Yönetim Kurulu Başkanımız İsmail Kemaloğlu, İstanbul Ticaret Borsasının İSTİB Haber gazetesinde “Tarımda Hasat Sezonu Piyasa Görünümü” konulu yazısı ile ülkemiz hasadını ve tarım piyasalarını değerlendirerek önemli analizlerde bulundu.
TARIM PİYASALARINDA YAŞANAN GELİŞMELER:
Dünya tarım piyasalarında tedirginlikler devam ediyor. Gıda krizi, buğday krizi kavramları daha sıklıkla işlenmeye başlandı. Ülkelerin enflasyon rakamlarında uzun yıllar ortalamalarına göre ciddi artışlar var. Avrupa Birliği ülkeleri, ABD dahil olmak üzere çok uzun süredir enflasyona alışık olmayan ülkeler enerji ve gıda fiyatlarının sürüklemesiyle tarihi enflasyon rakamlarını yaşıyor. Bizler değişik vesilelerle altını çiziyoruz ki, esasında dünyada tarım ürünlerinin üretim miktarına dayalı bir kıtlık veya bir yokluk söz konusu değildir. Dünyanın gerek tarım toprağı gerekse üretim potansiyeli insanlığı besleyebilecek miktardadır. Bugün dünya küresinde 13.2 milyar hektar karasal alan bulunmakla birlikte bunun 4.2 milyar hektarı potansiyel tarım arazidir. Oysa dünya bugün 1.6 milyar hektar civarında tarım arazisini kullanmaktadır. Başka bir örnek vermek gerekirse bugün küresel açlığın ve beslenme yetersizliğinin en yoğun olduğu bölge sahra altı Afrika ülkelerinin bulunduğu bölgedir. Oysa Afrika kıtasındaki 11 ülkeyi havzasına alan bir nil nehri ve yeterli toprak söz konusudur. Yani tarım için toprak vardır, su vardır. Bugün dünyada arazi kiralama veya satın alma operasyonlarının en yoğun olduğu bölgelerden biri çok ilginçtir ki, dünyanın en fazla açıkla boğuşan ülke sınırlarıdır.
Uluslararası raporlarda, en son USDA tarafından yayınlanan rekolte tahminlerinde dünya buğday üretiminin 775 milyon ton civarında olacağı, tüketimin ise 785 milyon tonları bulacağı açıklanmıştır. Her ne kadar üretim ve tüketim arasında 10 milyon ton civarında bir fark söz konusu ise de dünyada 270 milyon ton civarı buğday stokunun devretmesi söz konusudur. Aynı şekilde mısır, arpa ve yağlı tohumlar grubunda da belirli ürünlerde azalma olmakla birlikte önemli stok devirleri söz konusudur. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşın her iki ülkenin dünya tarım ürünleri üretimi ve ihracatındaki etkileri dolayısıyla piyasalara olumsuz yansıması normaldir. Ancak son raporlarda Rusya’nın 85 milyon ton civarlarında buğday üreteceği ve bunun 35-40 milyon tonunu ihraç edebileceği açıklanmaktadır. Aynı şekilde Ukrayna limanlarında da geçen yıldan bekleyen tahıl stokları yanında yeni yıl üretimlerinin belirli yollarla uluslararası ticarete kazandırılma gayretleri söz konusudur. Tam bu noktada 2 şeyi birbirine karıştırmamak gerekir; Evet dünyada gıda tedarik zincirinde bozulmalar, maliyetlerde ciddi artış, lojistikteki sıkıntılar, fiyatların artması söz konusudur. Ancak tekrar ifade edelim ki, üretim ve miktara dayalı bir kıtlık, bir yokluk söz konusu değildir. Yine bu noktada değişen dünya tarım ürünleri ticaretinde dengelerin nasıl şekillendiğini iyi analiz etmek gerekmektedir.
Enerji, su, tarım ve gıdanın bugünün ve geleceğin en stratejik 3 alanı olduğu dünyada sınırlı sayıda üretici ve ihracatçı ülkenin bulunması dengeleri daha hassas hale getirmektedir. En son Davos zirvesinde dünya gıda ticaretinin %70’ini 4 tane şirketin yönettiği gündeme getirilmişti. Aynı şekilde dünya tarım ürünleri, tohum, ilaç, gübre piyasasını sınırlı sayıda ülkenin veya şirketin yönetiyor olması tarım piyasalarındaki oynaklığı arttırmakta çoğu zaman serbest ticarete engeller konulmaktadır. Gelinen noktanın ülkeler için gıda güvenliği açısından ilave önlemler almayı zorunlu kıldığı aşikardır.
Üretebilen ülkeler mevcut potansiyelini en iyi şekilde kullanmaya çalışırken net ithalatçı ülkeler lojistik merkezlere, stoklamaya, tedarik güvenliğine, başka ülkelerde arazi organizasyonlarına daha fazla ağırlık vermektedir.
2022-2023 TARIM ÜRÜNLERİ HASAT SEZONU PİYASA GÖRÜNÜMÜ:
Ülkemizde hububat hasat sezonu başladı. Bakliyat ve yağlı tohumlarda bölgelere göre hasat başlamak üzere diyebiliriz. Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu ayrıca Ege Bölgesinde buğday ve arpa hasadı başladı ve devam ediyor. Bu vesile ile önemli bir noktanın altını çizmek isteriz. Dünyada çok az ülkede bulunan bir özellik olarak ülkemizde hububat hasadı yaklaşık 3 ay sürmektedir. Mayıs ayı itibarıyla Çukurova, Amik Ovası, Harran Ovası, Ege gibi bölgelerde başlayan hasat, Ağustos ayı itibarıyla Doğu Anadolu’da son bulmaktadır. Bu farklı iklim ve coğrafyada üretim yapabilmenin zenginliği aynı zamanda önemli bir tarımsal riskin azaltılmasına vesiledir. Avustralya veya Kanada gibi belirli ülkelerde kuraklık veya olumsuz iklim şartları yaşandığında hasadın yarısını kaybetme riski söz konusudur. Çünkü üretim coğrafyası ve bölgesi aynı kuşakta bulunmaktadır. Oysa ülkemizde her bölgenin farklı coğrafi ve iklimsel özellikleri söz konusudur. Geçen yıl da yaşadığımız gibi Güneydoğu Anadolu veya İç Anadolu Bölgesinde bir kuraklık yaşanmakla birlikte Marmara Bölgesinde veya Doğu Anadolu Bölgesinde olumlu bir üretim sezonu yaşanabilmektedir. Bugüne kadarki istatistikler göstermiştir ki, ülkemizde rekoltede %50’ler civarı kayıp çok olağan dışı bir durumdur. Bu manada farklı coğrafya ve iklimsel faktörlerin etkisiyle iklim değişikliğinin olumsuzluklarını daha az hissedebilen bir kuşaktayız diyebiliriz.
Bu çerçevede özetlemek gerekirse bu yıl da Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve İç Anadolu Bölgesinde özellikle bahar yağışlarının azlığına bağlı olarak bir rekolte kaybı söz konusudur. Buğday ve arpa gibi hububat ürünlerinin %80’e yakın kısmını kuru tarım şartlarında yaptığımız, sulanabilen alanların %20’ler civarında olduğunu göz önüne aldığımızda ekim ve bahar dönemi yağışlarının bu ürünler için neyi ifade ettiği daha iyi anlaşılabilir.
Marmara Bölgesinde geçen yılki gibi olumlu bir iklim sezonu yaşandı. Ülke genelini değerlendirdiğimizde özellikle buğday ekilişindeki azalma, girdi maliyetlerindeki artışa bağlı olarak gübre ve sertifikalı tohum kullanımındaki düşüşün etkisiyle geçen yıldan daha olumlu bir iklim yaşanmasına rağmen üretim artışının beklenen miktarlarda gerçekleşemeyeceğini öngörmekteyiz.
Rekoltenin buğday için geçen yıldan daha iyi olduğunun altını çizebiliriz, arpa için de bir miktar artış söz konusudur. Mısır hasadı Ağustos ayı itibarıyla Çukurova hattında başlamaktadır. Aynı şekilde yağlı tohumlarda Haziran itibarıyla Marmara Bölgesinde kanola, Akdeniz Bölgesinde ayçiçeği tohumu ile yoğun bir hasat süreci görülecektir.
Buğdayda yeterlilik kavramı sıklıkla tartışılan konulardandır. Yıllık buğday tüketimimiz 20-21 milyon ton civarında seyretmektedir. Bu miktardaki artış veya azalışı yem sektörünün talebi belirlemektedir. Dolayısıyla bu denklemden son birkaç yıldır buğday yeterliliğinde daha kritik bir eşikte olduğumuzu söyleyebiliriz. Yurt içi tüketimi üretimle karşılayabilmek için 20-21 milyon ton buğday üretmemiz gerekmektedir. Bunun için de her yıl ekilmeden boş devreden 2 milyon hektarlık tarım arazimizin üretime kazandırılması son derece hayatidir.
Hasat sezonunun başlaması ile birlikte bir hafta önce sayın Cumhurbaşkanımız tarafından buğday ve arpa müdahale alım fiyatları açıklandı.
Bu yılki müdahale fiyatı açıklamasında genelde alışık olmadığımız bir yöntem hayata geçirilmiş oldu. Ürününü Toprak Mahsulleri Ofisine satan çiftçilere açıklanan müdahale fiyatlarına ilave olarak 1000 tl/ton fark fiyat verileceği belirtildi. Buradaki temel yaklaşıma baktığımızda çiftçinin eline geçen fiyatla piyasa fiyatı arasındaki farkın gıda enflasyonunun önlenmesine olumlu katkı verebileceğini söyleyebiliriz.
Yani uzun yıllardır savunduğumuz şey; müdahale fiyatının bir tatmin fiyat, bir tavan fiyat olmadığı bir eşik fiyat mahiyeti taşıdığıdır. Dolayısıyla çok yüksek müdahale fiyatları aynı zamanda hammadde fiyatlarının artışına bağlı olarak un, makarna, irmik, bisküvi gibi mamul fiyatlarında da artış demektir. Esas olan çiftçinin üretimi sürdürebilmesi için eline geçen toplam miktarın tatmin edici olmasıdır. Bu açıdan müdahale fiyatı yanında destek teşvik, prim, fark fiyat gibi uygulamalar enflasyon açısından olumlu yaklaşımlardır.
Diğer taraftan söz konusu fark fiyatın sadece ürününü TMO’ya satana verilmesi devletin yurt içi piyasadan ürün satın almak istediğine işarettir. Ancak piyasa tecrübemizle bir konunun altını çizmiş olalım; piyasa düzenleme kurumlarının temel görevi ihtiyaç duyulan bir bardak su için bardağı dolu tutmaktır. Şayet bardakta eksiklik varsa onu dışardan tamamlayacak araçları harekete geçirmektedir yoksa bardakta bulunan suyu süngerle çekip tekrar bardağa boşaltmak arzda güvenliği sağlamayacaktır.
Kaldı ki, üretim ve tüketim arasındaki arz açığına bağlı olarak piyasa dinamikleri kamuya yeterince ürün satışına da imkan vermeyebilir. Çiftçinin ürününü beklettiğinde daha fazla kar elde edebileceği yönündeki öngörüsü veya sanayici, tüccarın ürün fiyatlarının artacağı yönündeki beklentisi ürünün daha iyi bir fiyata piyasada işlem görmesine vesile olabilir. Bu durumda kamu yurt içi tüketimi karşılamak için yine ithalata başvurmak zorunda kalabilir.
Hasadın başladığı bugünlerde çiftçilerin ürününü genel olarak bekletme eğiliminde olduğunu, piyasada tüccar faaliyetinin yoğun devam ettiğini söyleyebiliriz. İç Anadolu Bölgesi ve Marmara gibi daha yoğun potansiyelin olduğu bölgelerde buğday ve arpa hasadı yoğunlaştıkça piyasalar şekillenmiş olacaktır.
Diğer taraftan TMO tarafından yapılan açıklamayla yine uzun dönemdir alışık olmadığımız şekilde ‘Un Regülasyonu’ amacıyla hasat döneminde un sanayine düşük fiyatla buğday tahsisi yapılacağı açıklanmıştır. Haziran ayı itibarıyla un regülasyonu kapsamında protokol imzalayan firmalara 4500 tl/ton civarında fiyatla buğday tahsisi yapılacak, tahsisler fiili olarak Eylül ayı itibarıyla gerçekleşecektir.
Değişen dünya şartları üretimde yeterliliği ve daha geniş çerçevede gıda güvenliğini çok kritik hale getirmiştir. Bugün yurt dışından ekmeklik buğday ithalatı yapmak istediğimizde 450 $ tonları (7300 tl/ton), mısır ithalatı yapmak istediğinizde 400 $ ton (6400 tl/ton) bedelleri ödemeniz gerekmektedir.
Dolayısıyla ithalat ucuz değildir. Üstelik savaşların etkisiyle kolay da değildir. Haziran sonu ve Temmuz ayı başında hububat hasadının yoğunlaşmasını beklemekteyiz. Bu yıl iklim şartlarına bağlı olarak bir miktar gecikme görünmektedir. Özellikle Haziran ayı içerisinde bölgelere göre sel, dolu ve fırtınanın etkisi de hissedilmektedir.
Temel arzumuz ülkemiz insanını besleyebilecek yeterli üretimin yapılabilmesidir. Piyasanın nasıl şekilleneceğini önümüzdeki günlerde daha iyi değerlendirme imkanı olacaktır.